11 Kasım 2012 Pazar

Mersin İdman Yurdu:1 Galatasaray:1




     Klasik bir Avrupa dönüşü; düşük tempoyla işi bitirmeye çalıştığımız maçlardan biri. Nurullah Sağlam'ın oynattığı taktik 1960 model, yarı sahayı geçme, duran toplardan olursa gol atarız üstüne yatarız tadında bir oyun anlayışı. Stoperlerin arasına birde Sweeper(süpürücü) koyması bu seviyelerden yüksekleri istemeyen ve aşama kaydetmeye açık olmayan bir teknik direktörlük kariyerine razı bir mental dizayn göstermekte.

    İmparator'un defans kurgusu aslında forvette itiş kakışı seven Nobre ve Ergin Keleş'li hucüm hattının ilacı niteliğinde ama Muslera'nın anlık bir konsantrasyon eksikliği ve pozisyon vermeksizin yine bırakılan 2 puan. Değişim sancılı, devrim sancılı ama futbolcularıda ki bu fiziksel yorgunluk ve teknik ekibin mental yorgunluğu aynı anda sahaya yansıyınca sanırım puan kaybı kaçınılmaz hale geliyor.


     Maç adına konuşulacak pek birşey; klişe Galatasaray karşısında haddini bilen ve ona göre oynamaya çalışan bir rakip. Direkten dönen iki top ve pozisyon vermeksizin yenen gol. Hakem ise çok istikrarsız maç içinde açıkcası beğenmedim. Bana göre Burak Yılmaz'a arkadan Culio'nun yaptığı şarj çok net fauldü. Ben pozisyonu içerde gördüm ama saolsun Lig Tv pozisyonun tekrarını bile vermedi.

     Nurullah Sağlam'a bir not; hakemlere isyan edeceğine hocam takımına ayakta futbol oynatmayı ve mertçe mücadele etmeyi öğret, oyuncuların yerden kalkmadı son 15 dakika. Avrupa'da özellikle EPL'de hakemler buna asla müsade etmiyor. Darısı bizim ligin başına. Tabi biz ilk önce medyasından klüplere, federasyonundan  klüp başkanlarına manüplasyon ve şikeye bulaşmış düzeni ortadan kaldırmalıyız ve bunun yardakçılarını.


   Bunlar ortadan kalkmadıkça Galatasaray bu lige çok "Avrupalı"....

20 Şubat 2012 Pazartesi

T.F.F Başkanlık Sorunsalı...


Uzun süredir yazamıyorum, gerek zamansızlık, gerek iş temposu olsun yoğun bir dönem yaşıyorum. Açıkcasıda 3 Temmuz süreci başladı başlayalı futbolun ne kadar kişisel amaçlar uğruna kirletildiği ve manipüle edildiğini gördükçe; bu konular hakkında hiçde yazasım gelmedi, daha soğudum açıkcası seyretmektende, tartışmaktanda.
Sezon başı İmparator'un dümeni eline almasıyla, birazda yeni stadın çoşkusuyla kombinelerimizi aldık, maçlara plaseyihanrigibivuruyorum'un yazarı Anıl ve biraderimle gitmeye başladık. Maç anını yaşamak, o çoşkuyu hissetmek tek hedefimizdi, öyle de oldu açıkcası. Stada gidiş-gelişte yaşadığımız o zulümlere hiç girmek istemiyorum, ağzımızın tadını bozmayalım...
Kısa bir girizgahtan sonra asıl yazmak ve tepkimi dile getirmek istediğim konuya geleyim. Malum şu saatlerde Yıldırım Demirören'in aday olup olmayacağını dair bir açıklama bekleniyor ki bugün başkan adayı olabilmek adına bu koltuğa talip kişilerin dilekçelerini vermesi için son gün.
Mehmet Ali Aydınlar konusunda hiç girmek istemiyorum. Kötü niyetli olmadığını düşünüyorum ama Fenerbahçe'yi cezalandırmamak adına hem kendini bitirdi; hem Fener'lilere hemde diğer kulüplere yaranamadı, günah keçisi oldu çıktı. Ancak bunda basiretsiz yönetimi ve keyfi kararları, olayın bu duruma gelmesini kaçınılmaz hale getirdi. Kısacası bu işi beceremedi ve eline yüzüne bulaştırdı diyip geçmek istiyorum.
Şenes Erzik muhtemelen T.F.F başkanı olduktan sonraki hareket planı hakkında verdiği tüyolara gerekli desteği göremeyince, akıbetinin MAA'dan farklı bir olmayacağını düşündü olsa gerek bu topa girmedi. Bence kendisi adına hayırlı olmuştur.
Gelelim Yıldırım Demirören'e neden bu kadar istemekte bu işi? En yüksek makam olduğu için futbol camiasında yoksa başka bir sebebimi var? Gelin şeytanın avukatlığını yapalım. Farz edelim yöneticilik hayatına T.F.F başkanlığını ekleyerek en yüksek makama gözünü dikti diyelim, madem öyle MAA en yüksek makamı gelecekteki Fenerbahçe başkanlığı uğruna neden yaktı? Ha birde bu kadar sıkıntı var iken elini neden taşın altına koynak istiyor Yıldırım Demirören?
Paradoks gibi gözükebilir bu varsayımlar; ancak şöyle bir durum var. Yıldırım Demirören'in dediği gibi "Fenerbahçe'miz" bu süreçte tek suçlu değil; kuvvetle muhtemel Beşiktaş, Sivas, Trabzon, M.İ.Y, Giresunspor ve bir kaç STSL klubüde ceza alabilir. İşte Yıldırım Demirören'i sıkıntıya sokan durum burda başlıyor. Derdi Beşiktaş'ın alabileceği ceza. Bu ceza takımı bir alt kümeye düşürürse zaten borç batağında olan Beşiktaş ciddi manada iflasın eşiğine gelecek ve Yıldırım Demirören'de verdiği milyonların üzerine soğuk bir su içecek gibi gözükmekte. Bu durum sanırım Demirören'in uykularını kaçırıyor, çıkış arıyor olmalı. Gerekirse Avrupa'ya gitmeyelim argümanın altında bunların yanısıra zaten ceza alabilecek Beşiktaş'ın bu sene Avrupa kupalarına katılmasından dolayı katlamalı ciddi bir cezaya maruz kalabileceği(muhtemelen 3 sene Avrupadan men). Bu arada bunca pisliğin olduğu bi ligde bu pisliklere çanak tutan ve bunları destekleyen Anadolu klüplerinin durumuda ironik açıkçası. Umarın başka bir T.F.F başkanı çıkar sevmediğim Haluk Ulusoy bile mevcut adaylardan daha iyidir.
Not: Haluk Ulusoy gelince asla düşme olmaz. Puan silinir ve mevcut kupalar iade edilir. Bizi düşürün diyip; futbol ekonomisi ve yayın gelirleri biz düşersek ne olur diyenlere duyurulur.

29 Mayıs 2011 Pazar

Beni Oynatmazsanız Topumu alır giderim...



Küçükken yapılan mahalle maçlarını hatırlarsınız; mahalle maçlarında iki tarafta da kendine yer bulamayan nispeten daha yeteneksiz ve ufak arkadaşlarımız, maçlarda boy gösterebilme adına top alırlardı. Top sahibi olan kişinin oyun dışında kalması düşünülemezdi, bazen kafası bozulduğu zaman gıcıklık yapıp topunu alır giderdi. Haşa sonradan gelip dışardan onunla değişip oyuna girmek isteyen olursa, top onun uyarısı diğer arkadaşlarca hemen yapılırdı. Topun varsa sorun yoktu, kadrodaydın işte.
Şimdi yukarda ki istatistiğe bakınca bir an o günler geldi aklıma, Barcelona o dönemlerde ki top sahibi gıcık çocuğun yetenekli versiyonu gibi, oyun içinde de top göstermiyorlar arkadaş, artık seyredene de eziyet olmayı başladı tadında, tek başına oynuyorlar sanki bu oyunu. Xavi ve İniesta insan değil zaten, Messi bu dünyadan değil. Villa son vuruşları muazzam olan bir adam, millet diğerlerine konsantre olmuşken anında cezayı kesiveriyor arkadaş. O ne vuruş arkadaşım, o ne falso, Van der Sar muhteşem uzandı ama zaten iyi bir kalecinin yapabileceği hamlenin maksimumudur o planjon.

Maçı plaseyihanrigibivuruyorum'un yazarı Anıl'la Maçka'da seyrettik, biz zaten ne zaman orda maç seyretsek mağlup oluyordu Cimbom ama Kutsal armanın maçı olmadığı için, herhangi bir totem gereksizdi fajat hiç bir totem de açıkçası bu pas azmanı Barca'ya sökmez. Bunların ilacı tek kelimeyle Mourinho ama tek maç olacak, tek maçta bunlara kısa devre yaptırıp bir golle maçı kazanabilecek tek takımdır Real yoksa bunların durdurulması imkansıza doğru gitmektedir. Bu imkansızıda anca Mourinho'lu, Nuri'li, Mesut'lu ve Hamit'li Real'den bekliyorum... CR7 haksızlık etmek istemem onun Xavi ve İniesta'sı yok verdiği mücadelede. Yine de Barca saltanatını yıkcak tek adamdır kendisi Mourinho'nun yönetimde.

Kısacası ritüelleşmiş hucüm hamlerine karşılık vermek zor Barcelona'nın, on bir kişi topun gerisine geçip savunmazsanız hele hiç şansınız yok. Ritüel derken aynı anda 5 hucümcunun bindirdiği bir atak kombinasyonuna Çin seddi kursan anca durdurabilirsin... Belki onuda geçerler pek emin olamadım yazarken. Bu arada Barca ve Manu formalarıyla dün akşam dolaşanlar ayrı bir eğlence konusu, yakında bunlar şampiyonluktan sonra konvoyda yapabilirler. Tamam futbol evrenselde bu nedir abi? Katalunya'nın böğründenmi koptunuz? Manu'nun onbirinden kaç adam sayarsınız. Neyse konu çok dağıldı. Yanarım yanarımda zamansızlıktan dolayı yetişemeyip bahis yapamadık, gitti 1.80'lik temiz oran. Alex Ferguson bile ikinci golden sonra pes etti, öyle bir maçtı işte bir Barca klasiği...

24 Mayıs 2011 Salı

İMPARATORUN DÖNÜŞÜ...



Bu seneki yoğun iş tempom ve Galatasaray'ımızın içinde olduğunu kötü gidişatında etkisiyle 9 ay gibi bir süredir blogda yazamadım. Bu kötü gidiş tüm Galatasaray'lıları derinden etkiledi ki, hem takımı seyretmekten hemde gündemde ki gelişmelerden ciddi acı çeker olmaya başlamıştık. Son üç haftalık periyotta azcık kıpırdanır gibi görünsek de umut verici bir durum yoktu yeni sezon için açıkçası. İmparator'un gelişi ile birçok Galatasaray'lı gibi bende umutlandım açıkçası, çünkü Terim demek inat demekti, mücadele hırs, disiplin ve motivasyon. Tabi bazen hırsı onun artılarının önüne geçip sağlıklı kararlar verme yetisini olumsuz etkiliyor ama bütüne baktığımızda, kenarda bir fenomen olduğunu görmek hem saha içindekiler hem tribündekileri fazlaca güven vermekte. Ayrıca bu sezon fazlaca uğradığımız hakem hatalarının nispeten azalmasında duruşu, karizması ve yüksek enerjisi hatta otoritesiyle bir etken olacaktır. Artık hakemler bu sezon ki aciz ses çıkarmayan, kendi derdine düşmüş yönetim ve teknik ekibin karşısından değil; İmparator ve Ünal Aysal'ın hatalarının karşısında olduğunu unutmayacaklar. Gelelim Fatih hocaya; bu sefer hatalarından ders almış gözüküyor ve yetki dağılımıyla takım üzerindeki taktiksel ve motivasyonel hatta dış etkenlere göğüs gerecek yetilerini daha efektif kullanmayı planlıyor. Kuşkusuz mücadele eden, basan ve orta sahası kilit önem taşıyacak bir takım planlayacaktır. Elmander transferi takımın hangi karaktere göre kurgulanacağının ufak bir göstergesidir. Özellikle ayak içiyle isabetli ve mücadele gücü yüksek, hava toplarında etkili aynı zamanda ileride top tutup takımı öne taşıyabilecek bir forvettir. Gol istatistikleri yükse rakamlarda seyretmesede asist özelliğide olan destekleyici ve ileri ucu tamamlayıcı bir yapıya sahiptir. Bence çok faydalı olabilecek bir takım oyuncusudur. Bonservissiz alınması da ayrıca klubün diğer bölgelere alacağı adamlara ekstra bir bütçe ayırması için bir şanstır. Yanına kim gelirse gelsin Terim'in Elmander'den asla vazgeçmeyeceği kanısındayım. Gelelim forumlarda ve spor medyasında sıkça gündeme gelen Selçuk İnan transferine, Selçuk Türkiye liglerinin pozisyonunda en iyi oyuncudur, sürekli kafası havada olan tüm sahayı radar gibi tarayan, bitti denen Burak Yılmaz'ı rakip defansın arasına attığı toplarla dirilten adamdır, bence gelirse büyük iş olur, gelmelidir de açıkçası, yönetim Selçuk İnan'ı almak için tüm imkanları zorlamalıdır. Drogba için bir şey demeyeceğim, eğer gelirse uzunca yazarız. Bu sene rezil bir performans gösteren B.A.M'ın Mustafa Sarp'ı bence rotasyonda olacaktır, çünkü kendisi Terim'in sevdiği bir oyuncu tipidir, belki yanılabilirim ama ben kalırsa Terim'in onun performansını çok yükseğe taşıyacağına eminim. Kadronun oluşmasıyla detaylı yazılarımız zaten devam edecek. Şimdi gözümüz resmi siteden gelecek haberlerde. Önümüzdeki sezon bu sene şampiyon olan takımın taraftarları çok emin olmasın kendinden, asıl mücadele şimdi başlıyor, şampiyonluğunuzun tadını çıkarın arkadaşlar; rekabet asıl şimdi başlıyor...

Not: Fenerbahçe'nin kalesini koruyan ama efendiliği korumayı beceremeyen arkadaş, konuştukça saçmaladığını sen kendi ağzınla söylüyorsun. O zaman sus artık ve konuşma, şampiyonluğunun tadını çıkar ve camiamı, renklerimi ağzına alma...


15 Ağustos 2010 Pazar

AYKUT ERÇETİN VE BECEREMEDİĞİ KALECİLİK SANATI ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER!


Yazıyı yazarken bile tahammül sınırlarımı zor muhafaza ediyorum, kantarın şirazesini kaçırmamak adına, yahu arkadaş bu nasıl iştir? Nasıl bir kaleciliktir bu? Biri bunları mantıklı şekilde anlatsın bana. Bir adam 7 senede defalarca şans bulmasına rağmen, neden bir maçıda kurtarmaz? Neden? Ne eksik arkadaş?
Herşeyden önce kalecinin yetenekleri kadar cesareti olmalı, pardon yeteneklerinden fazla cesareti olmalı. Kalecilik performansı o günkü psikolojik motivasyonla birebir alakalıdır. Tek başına yedi küsür metrelik iki direk arasını savunma sanatıdır kalecilik. Aynı zamanda iyi bir önseziniz olmalıdır, oyunu ve oyuncuları çok çabuk analiz edip; rakibin hucüm karakteristiğini ivediyetle analiz edebilmelisinizdir. Bir tekniğiniz olmalıdır en azından, her topa plonjon yapmak bir teknik değildir. Muhakeme yeteneğiniz olmalıdır; hangi topa çıkıp çıkmayacağınıza karar verme yeteneğiniz olmalı ve karar verdiğiniz hareketi tamamlamaya yönelik cesaret, basiret ve fiziksel yeterliliğe sahip olmalısınız. Mental olarak oyunun bir parçası olduğunuzu bilmeniz gerekir, gol yiyebilirsiniz, basit gollerde olabilir bunlar veya rakibin orasına burasına çarparak yenilebilecek türden talihsiz gollerde olabilir. Boşada çıkıp hata yapabilirsiniz, takım savunmasına yakın olayam derken önde yakalanıp aşırtma bir golde görebilirsiniz kalenizde. Veya defans çıkarken topu kaptırıp sizi zorda bırakabilir rakip hücumcuların önünde. Yeri gelir bir anlık konsantrasyon kaybıyla, elinizden veya ayağınızın altından topu kaçırır veya topu oyuna sokarken pas hatası yapıp golü altıntepsiyle rakibe ikram da edebilirsiniz. Bunların hepsi olur hattı zatında olmalıdır ve oyunun bir parçasıdır, futbolun güzelliği yapılan hatalarla oyunun seyrinin çok çabuk değişebilmesidirde aynı zamanda. Hata oyuncu için ve insan içindir. Şimdi yazıyı buraya kadar okuyanlar Aykut'un yetersizliklerini mantık çerçevesinde anlamaya çalıştığımı düşünebilir. Ama malesef bu iş öyle değil. Aykut'u kötü kaleci yapan etmenlerin başında korkak ve sünepe oyun mantalitesidir. Biraz kendimden örnek vermek istiyorum; ilkokuldu ilk defa kaleye geçtiğimde, yaşıtlarıma göre o zamanlar kısa boylu ve çelimsiz sayılırdım( Şimdilerde 1.68cm uzun değilim yine anlayacağınız). Oyun içinde çok hırslı olmama rağmen fiziksel eksikliğim sahada istediklerimi yapmama engel oluyordu. Neyse bir gün kaleye geçmek nasip oldu o zamanlar. Sizinde bileceğiniz gibi kaleye yaşca ufaklar ve yeteneksizler geçirildi biz çocukken. Sonra bir iki şut geldi kaleye, o televizyonlarda uçarken gördüğüm Simoviçler, Schumaher'ler gibi buldum kendimi beton zemine çakılmadan önce havada. Yere atlamaktan korkmuyordum, boyum kısa olmasına rağmen diğerlerine göre avantajım olan ellerimide kullanabiliyordum. Korkmuyordum da çıktığım topta bizden rakip kim varsa yere seriyordum. Bir kaç zaman ve yırtılan pantolonlarıma ve annemin haşlamalarına rağmen, kaleciliği gerçekten sevdiğimi farkettim. Evde duvara sertçe tenis topu atıp düşeceği istikamete uçmak ve topu yakalamak en büyük zevkimdi, sonra annemin az vazolarını kırmadım çarpıp. Sonra Ortaokul, lise, üniversite hep sınıf takımının kalecisi ve dönem dönem okul takımının bir parçası oldum. Boyum kısa diye bana ilk başta bakmayan Beden Eğitimi hocaları ben seyrettikten sonra kaleyi hep bana emanet ettiler. Çünkü kaleye geçince bana birşeyler oluyordu sanki. Babamı tanımıyordum sahada, topa bazuka gibi vuranlar olsunda, şutları ellerimde erirken onların şaşkın bakışlarını seyretme keyfini yaşıyım diyordum. Bana fual yapana bir sonraki pozisyon oyun kuralları dahilinde fualünü iade ediyordum. Hele birde iyi başlıyım maça; bir kaç güzel kurtarış vs... pozisyon olsada top kurtarsam diye dua ederdim içimden. Tabi bu çılgın kalecilik macerama bir el bileği çatlağı, iki travmaya bağlı kas zedelenmesi, birde direğe uçarak kafa atraksiyonu sığdırdım. Hani maç içindeki ufak tefek sertlikleri saymıyorum bile. Ama hiç korkmadım, çünkü hocalarım, takım arkadaşlarım bana o en önemli alanı savunma görevi vermişti. Bir yan topa çıkacaksam geri adım atmadım, çıktım alamadığımda çok oldu ama çoğunda rakibi bozdum, golde attırmadım. Bunları kendimi övmek adına anlatmıyorum, çünkü bir kaç okul şampiyonluğu ve özel turnuvalarda bir kaç birincilikten başka bir başarı göremedim. Bir anımı anlatıp kendimle ilgili olan kısmı bitiricem. Sene 2005 bilirsiniz Beşiktaş'ın Fulya'daki sahası Bjk Ümraniye'ye taşındıktan sonra halı saha gibi kiralamaya başladı, saha suni çim. Orda oynadığımız bir maç esnasında Bjk'nin altyapı kaleci hocası bizzat yanıma gelip ertesi günkü idmana beni davet etti, en az 10 tane şahidim vardır. Tabi beni 15-16 yaşlarda sanmış, yaşımın 24 olduğunu öğrenince şok oldu adamcağız:). Güzel bir anıydı benim için diyor tekrar Aykut'a dönüyorum. Aykut'ta eksik olan kalecilik yeteneklerini tamamlamaması kadar, cesareti olmayışıdır arkadaş. 3-4 sezon önce Alex'ten yediği bir frikik vardır Türkiye Kupası maçında, barajın arkasında kalarak kapattığı köşeden gol yemiştir. Dünde yine barajın arkasında kaldı, hemde öndirekte; ve çıkıp alabileceği bir topun arkasından yalandan plonjon yaparak kandırmaya çalıştı bizleri. Kalecilik sanatı alınabilecek risklerle başarıya götürür insanı. Suya sabuna dokunmadan kaleci olamazsınız. Çıkacaksınız ki alacaksınız, ama çıkacaksınız daha sizin gölgesiniz gören eyvah diyip kaplumbağa gibi boynunu içe doğru çekecek. Öyle bana güvenin martavallarını ve "Buffon veya onun ayarında kaleci" gelmeyecekse transfere gerek yok hikayelerini anlatmayacak, sahada performansınla destan yazıp, destanlaşacaksın. Hani yetenek olarak eksik olan Aykut üst düzey yeteneki olsaydı bile bu cesaretsizliği ve kararsızlığı yüzünde yine iyi bir kaleci olamazdı. Kimden de torpilli onu da bilemiyorum. 25 milyonun gözünün içine baktığı bir adamın bu denli korkak olması asıl beni korkutan noktadır. Ya Ufuk geçsin kaleye yada güvenilmiyorsa acil kaleci alınsın. 25milyon bu azaptan kurtarılsın. İddaa ediyorum ki 18 takımın 15'inin kalecisi Aykut'tan iyidir, bizim ve özellikle yönetimin anlaması gereken durum bundan ibarettir. Adab-ı maşeret kuralları hakkında anlatılabileceklerde bu kadar olur heralde, inşallah bir önce gereken transferler gereken noktalara yapılır.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Maçın ardından!


Bu maç için teknik anlamda bir çok analiz yapılabilir. Bunlara girip sinir katsayımı arttırmak istemiyorum ancak, şu Sivasspor'lu Sedat Bayrak kadar Türk futbolunda kaç tane haysiyet yoksunu adam vardır bilemiyeceğim. Adam toplu topsuz her alanda kasti tekme ve her türlü çirkefliği yapıyor. Koordisyanu zaten sıfır, tekniği yok ve oyun anlayışı ite kakadan öteye geçemiyor. Futbol yoksunu aciz bir ucube gibi insanın göz zevkini bozmaktan başka bir işe yaramıyor kendileri. Ama malesef Süperlig'de mantalite yoksunu bu hakemler oldukça böyle adamlar daha çok seneler oynar, vurdusuyla kırdısıyla, bu adamlar tekmeyi tokatı mücadele sanıyor ben ona yanıyorum. Defansın arkasına atılan her topu seyreden Sedat oynadığınun futbolla uzaktan yakından alakası olmadığını maçın tekrarını seyretse anlar. Bir kelimede taklı su kurnazı Sivas antrenörüve ve ya ne zımbırtıysa her Sivas maçında gelip teknik heyeti kışkırtmaya çalışma işine bak; adam ol!... Mehmet Yıldız'a parantez açmak istiyorum; bugün çok iyiydi, belli ki eski günleri uzak değil, beğendiğim ve sevdiğim bir adamdır, Sivasspor gibi yumuşak bir takıma farklı bir güç katıyor. Mehmet Nas-Cihan ve Ceyhun'dan oluşan bir orta saha her maç ezilir, bu maçta Galatasaray oyundan düşüne kadar Mehmet Nas topa bile değemedi. Son 5'e anca oynarlar; isteyenle iddaya girerim sene sonu görücez net bir şekilde. Bize gelince en az 3-4 tane ilk 11'de forma giyicek kalibrede adam lazım bu bir. Hazırlık maçlarında ki kötü oyunun kopyası oynandı ve Polat'ın hala Barış-Sarp-Ayhan'a rağmen transfer yapmayışını şiddetle kınıyorum. Bizi bu kadar germeye hakkı yok, Rijkaard'ı getirip ona gerekli imkanları vermemek nasıl bir zihniyettir anlayamıyorum, kafam basmıyor, idrak yollarım tıkanıyor. Derhal transferler bitmeli, ben sağ kanatta yetenekleri kütükle eşdeğer Barış seyretmek istemiyorum. Ayhan'ın ota boka uçarak müdahale çabalarından ve yan paslarından bıktım. Hakan Balta'nın bu sezon kaçıncı kritik hatası biri ona Galatasaray'da oynadığını acilen hatırlatmalıdır. Kenarı kudurtan Ali Turan bir an önce büyük takımda oynadığının farkına varmalıdır. Mesut Bakkal'ada birşeyler söylemeden edemeyeceğim. Oynattığın futbola saygı duymamızı sağla Mesut hoca; Yılmaz Vural'a özenip çizgi atraksiyonlarını bırakırsan; taraflı tarafsız herkesin gözünde saygın bir yerin olur. Yoksa Türk futbolun ara çıtır hocaları arasında kaynayıp gidersin. Oynattığın futbola inanmasakta, duruşunla adamlığına inanalım. Zaten lig süresince kenarda çok kıvıracak gibi görünüyorsun bu kadronla; bu haketmediğin 3 puanın keyfini çıkar zira 3 puanı ben bu ekiple Galatasaray gibi kimsenin sana altın tepsiyle vereceğini sanmıyorum. Bu kadar detaya girmeyecektim ama kaptırdım yine, bekleyip görüceğiz bakalım transferleri ve marifeti Adnan'ların. Zaten transfer yapmazlarsa kendileri oynamak zorunda kalacak gibi görünüyor. Tempoyu biz tutarız Les Adnans; kıvır kıvır aşşağdan yukardan, kıvır kıvır bir sağdan bir soldan...

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Galatasaray formasıyla Baros gollerine seyre devam


Geçmiş dönemlerde yapılan sezon sonu görüşelim hatalarının yavaş yavaş düzelmeye başladığını görüyoruz. Baros büyük bir golcü, çok efektif bir adam, kaprissiz bir yıldız aynı zamanda da takım oyuncuyu; tabiri caizse 4-3-3 siteminin kilit adamı. Driblingi olan, alan boşaltan, ayağında top tutan, atan ve atturan bir adam. Sözleşmesinin uzatılması başarılı bir transfer hamlesi kadar değerlidir. Gerçekten bu değerde oyuncu bulmak, almak ve en önemlisi oynatabilmek çok zor. Belki milyon Euro'lar verip alabilirsiniz fakat oyuncu takıma, ülkeye intibak sağlayamazsa uçma ihtimali yüksek olur o milyon eurolarınızın. Kıyının karşı tarafı bu tür sıkıntıları iyi bilir. Kezman, Anelka, Güiza; bonservisi yüksek olmasa Güiza'yı diğer ikisiyle anmam ama malesef Mallorca'dan İspanya ligi gol kralı diye 15 milyon euro civarında alınmış bu adamı ibret olsun diye Kezman ve Anelka'nın yanına ekledim. Anelka'nın yetenekleri ve klası tartışılmaz ama Fener'de yapamadı, ha keza Kezman'da çok inandığım bir adamdı; oda gönderildi bir şekilde. Şimdi Gyan 18 Milyon Eurolardan bahsediliyor. Tamam güçlü, hızlı bir adam ama dünya kupasında ki performansına bakılarak bu paralar verilmez ve o değerde bir oyuncu değil. Maksimum ederi 8-9 milyon arasıdır bence. Tabi bunları alması gereken düşünsün. Ne de olsun Kral bizde +2 sene daha. Aslantepe'de seni seyretmek muhteşem olacak kral...