15 Ağustos 2010 Pazar

AYKUT ERÇETİN VE BECEREMEDİĞİ KALECİLİK SANATI ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER!


Yazıyı yazarken bile tahammül sınırlarımı zor muhafaza ediyorum, kantarın şirazesini kaçırmamak adına, yahu arkadaş bu nasıl iştir? Nasıl bir kaleciliktir bu? Biri bunları mantıklı şekilde anlatsın bana. Bir adam 7 senede defalarca şans bulmasına rağmen, neden bir maçıda kurtarmaz? Neden? Ne eksik arkadaş?
Herşeyden önce kalecinin yetenekleri kadar cesareti olmalı, pardon yeteneklerinden fazla cesareti olmalı. Kalecilik performansı o günkü psikolojik motivasyonla birebir alakalıdır. Tek başına yedi küsür metrelik iki direk arasını savunma sanatıdır kalecilik. Aynı zamanda iyi bir önseziniz olmalıdır, oyunu ve oyuncuları çok çabuk analiz edip; rakibin hucüm karakteristiğini ivediyetle analiz edebilmelisinizdir. Bir tekniğiniz olmalıdır en azından, her topa plonjon yapmak bir teknik değildir. Muhakeme yeteneğiniz olmalıdır; hangi topa çıkıp çıkmayacağınıza karar verme yeteneğiniz olmalı ve karar verdiğiniz hareketi tamamlamaya yönelik cesaret, basiret ve fiziksel yeterliliğe sahip olmalısınız. Mental olarak oyunun bir parçası olduğunuzu bilmeniz gerekir, gol yiyebilirsiniz, basit gollerde olabilir bunlar veya rakibin orasına burasına çarparak yenilebilecek türden talihsiz gollerde olabilir. Boşada çıkıp hata yapabilirsiniz, takım savunmasına yakın olayam derken önde yakalanıp aşırtma bir golde görebilirsiniz kalenizde. Veya defans çıkarken topu kaptırıp sizi zorda bırakabilir rakip hücumcuların önünde. Yeri gelir bir anlık konsantrasyon kaybıyla, elinizden veya ayağınızın altından topu kaçırır veya topu oyuna sokarken pas hatası yapıp golü altıntepsiyle rakibe ikram da edebilirsiniz. Bunların hepsi olur hattı zatında olmalıdır ve oyunun bir parçasıdır, futbolun güzelliği yapılan hatalarla oyunun seyrinin çok çabuk değişebilmesidirde aynı zamanda. Hata oyuncu için ve insan içindir. Şimdi yazıyı buraya kadar okuyanlar Aykut'un yetersizliklerini mantık çerçevesinde anlamaya çalıştığımı düşünebilir. Ama malesef bu iş öyle değil. Aykut'u kötü kaleci yapan etmenlerin başında korkak ve sünepe oyun mantalitesidir. Biraz kendimden örnek vermek istiyorum; ilkokuldu ilk defa kaleye geçtiğimde, yaşıtlarıma göre o zamanlar kısa boylu ve çelimsiz sayılırdım( Şimdilerde 1.68cm uzun değilim yine anlayacağınız). Oyun içinde çok hırslı olmama rağmen fiziksel eksikliğim sahada istediklerimi yapmama engel oluyordu. Neyse bir gün kaleye geçmek nasip oldu o zamanlar. Sizinde bileceğiniz gibi kaleye yaşca ufaklar ve yeteneksizler geçirildi biz çocukken. Sonra bir iki şut geldi kaleye, o televizyonlarda uçarken gördüğüm Simoviçler, Schumaher'ler gibi buldum kendimi beton zemine çakılmadan önce havada. Yere atlamaktan korkmuyordum, boyum kısa olmasına rağmen diğerlerine göre avantajım olan ellerimide kullanabiliyordum. Korkmuyordum da çıktığım topta bizden rakip kim varsa yere seriyordum. Bir kaç zaman ve yırtılan pantolonlarıma ve annemin haşlamalarına rağmen, kaleciliği gerçekten sevdiğimi farkettim. Evde duvara sertçe tenis topu atıp düşeceği istikamete uçmak ve topu yakalamak en büyük zevkimdi, sonra annemin az vazolarını kırmadım çarpıp. Sonra Ortaokul, lise, üniversite hep sınıf takımının kalecisi ve dönem dönem okul takımının bir parçası oldum. Boyum kısa diye bana ilk başta bakmayan Beden Eğitimi hocaları ben seyrettikten sonra kaleyi hep bana emanet ettiler. Çünkü kaleye geçince bana birşeyler oluyordu sanki. Babamı tanımıyordum sahada, topa bazuka gibi vuranlar olsunda, şutları ellerimde erirken onların şaşkın bakışlarını seyretme keyfini yaşıyım diyordum. Bana fual yapana bir sonraki pozisyon oyun kuralları dahilinde fualünü iade ediyordum. Hele birde iyi başlıyım maça; bir kaç güzel kurtarış vs... pozisyon olsada top kurtarsam diye dua ederdim içimden. Tabi bu çılgın kalecilik macerama bir el bileği çatlağı, iki travmaya bağlı kas zedelenmesi, birde direğe uçarak kafa atraksiyonu sığdırdım. Hani maç içindeki ufak tefek sertlikleri saymıyorum bile. Ama hiç korkmadım, çünkü hocalarım, takım arkadaşlarım bana o en önemli alanı savunma görevi vermişti. Bir yan topa çıkacaksam geri adım atmadım, çıktım alamadığımda çok oldu ama çoğunda rakibi bozdum, golde attırmadım. Bunları kendimi övmek adına anlatmıyorum, çünkü bir kaç okul şampiyonluğu ve özel turnuvalarda bir kaç birincilikten başka bir başarı göremedim. Bir anımı anlatıp kendimle ilgili olan kısmı bitiricem. Sene 2005 bilirsiniz Beşiktaş'ın Fulya'daki sahası Bjk Ümraniye'ye taşındıktan sonra halı saha gibi kiralamaya başladı, saha suni çim. Orda oynadığımız bir maç esnasında Bjk'nin altyapı kaleci hocası bizzat yanıma gelip ertesi günkü idmana beni davet etti, en az 10 tane şahidim vardır. Tabi beni 15-16 yaşlarda sanmış, yaşımın 24 olduğunu öğrenince şok oldu adamcağız:). Güzel bir anıydı benim için diyor tekrar Aykut'a dönüyorum. Aykut'ta eksik olan kalecilik yeteneklerini tamamlamaması kadar, cesareti olmayışıdır arkadaş. 3-4 sezon önce Alex'ten yediği bir frikik vardır Türkiye Kupası maçında, barajın arkasında kalarak kapattığı köşeden gol yemiştir. Dünde yine barajın arkasında kaldı, hemde öndirekte; ve çıkıp alabileceği bir topun arkasından yalandan plonjon yaparak kandırmaya çalıştı bizleri. Kalecilik sanatı alınabilecek risklerle başarıya götürür insanı. Suya sabuna dokunmadan kaleci olamazsınız. Çıkacaksınız ki alacaksınız, ama çıkacaksınız daha sizin gölgesiniz gören eyvah diyip kaplumbağa gibi boynunu içe doğru çekecek. Öyle bana güvenin martavallarını ve "Buffon veya onun ayarında kaleci" gelmeyecekse transfere gerek yok hikayelerini anlatmayacak, sahada performansınla destan yazıp, destanlaşacaksın. Hani yetenek olarak eksik olan Aykut üst düzey yeteneki olsaydı bile bu cesaretsizliği ve kararsızlığı yüzünde yine iyi bir kaleci olamazdı. Kimden de torpilli onu da bilemiyorum. 25 milyonun gözünün içine baktığı bir adamın bu denli korkak olması asıl beni korkutan noktadır. Ya Ufuk geçsin kaleye yada güvenilmiyorsa acil kaleci alınsın. 25milyon bu azaptan kurtarılsın. İddaa ediyorum ki 18 takımın 15'inin kalecisi Aykut'tan iyidir, bizim ve özellikle yönetimin anlaması gereken durum bundan ibarettir. Adab-ı maşeret kuralları hakkında anlatılabileceklerde bu kadar olur heralde, inşallah bir önce gereken transferler gereken noktalara yapılır.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Maçın ardından!


Bu maç için teknik anlamda bir çok analiz yapılabilir. Bunlara girip sinir katsayımı arttırmak istemiyorum ancak, şu Sivasspor'lu Sedat Bayrak kadar Türk futbolunda kaç tane haysiyet yoksunu adam vardır bilemiyeceğim. Adam toplu topsuz her alanda kasti tekme ve her türlü çirkefliği yapıyor. Koordisyanu zaten sıfır, tekniği yok ve oyun anlayışı ite kakadan öteye geçemiyor. Futbol yoksunu aciz bir ucube gibi insanın göz zevkini bozmaktan başka bir işe yaramıyor kendileri. Ama malesef Süperlig'de mantalite yoksunu bu hakemler oldukça böyle adamlar daha çok seneler oynar, vurdusuyla kırdısıyla, bu adamlar tekmeyi tokatı mücadele sanıyor ben ona yanıyorum. Defansın arkasına atılan her topu seyreden Sedat oynadığınun futbolla uzaktan yakından alakası olmadığını maçın tekrarını seyretse anlar. Bir kelimede taklı su kurnazı Sivas antrenörüve ve ya ne zımbırtıysa her Sivas maçında gelip teknik heyeti kışkırtmaya çalışma işine bak; adam ol!... Mehmet Yıldız'a parantez açmak istiyorum; bugün çok iyiydi, belli ki eski günleri uzak değil, beğendiğim ve sevdiğim bir adamdır, Sivasspor gibi yumuşak bir takıma farklı bir güç katıyor. Mehmet Nas-Cihan ve Ceyhun'dan oluşan bir orta saha her maç ezilir, bu maçta Galatasaray oyundan düşüne kadar Mehmet Nas topa bile değemedi. Son 5'e anca oynarlar; isteyenle iddaya girerim sene sonu görücez net bir şekilde. Bize gelince en az 3-4 tane ilk 11'de forma giyicek kalibrede adam lazım bu bir. Hazırlık maçlarında ki kötü oyunun kopyası oynandı ve Polat'ın hala Barış-Sarp-Ayhan'a rağmen transfer yapmayışını şiddetle kınıyorum. Bizi bu kadar germeye hakkı yok, Rijkaard'ı getirip ona gerekli imkanları vermemek nasıl bir zihniyettir anlayamıyorum, kafam basmıyor, idrak yollarım tıkanıyor. Derhal transferler bitmeli, ben sağ kanatta yetenekleri kütükle eşdeğer Barış seyretmek istemiyorum. Ayhan'ın ota boka uçarak müdahale çabalarından ve yan paslarından bıktım. Hakan Balta'nın bu sezon kaçıncı kritik hatası biri ona Galatasaray'da oynadığını acilen hatırlatmalıdır. Kenarı kudurtan Ali Turan bir an önce büyük takımda oynadığının farkına varmalıdır. Mesut Bakkal'ada birşeyler söylemeden edemeyeceğim. Oynattığın futbola saygı duymamızı sağla Mesut hoca; Yılmaz Vural'a özenip çizgi atraksiyonlarını bırakırsan; taraflı tarafsız herkesin gözünde saygın bir yerin olur. Yoksa Türk futbolun ara çıtır hocaları arasında kaynayıp gidersin. Oynattığın futbola inanmasakta, duruşunla adamlığına inanalım. Zaten lig süresince kenarda çok kıvıracak gibi görünüyorsun bu kadronla; bu haketmediğin 3 puanın keyfini çıkar zira 3 puanı ben bu ekiple Galatasaray gibi kimsenin sana altın tepsiyle vereceğini sanmıyorum. Bu kadar detaya girmeyecektim ama kaptırdım yine, bekleyip görüceğiz bakalım transferleri ve marifeti Adnan'ların. Zaten transfer yapmazlarsa kendileri oynamak zorunda kalacak gibi görünüyor. Tempoyu biz tutarız Les Adnans; kıvır kıvır aşşağdan yukardan, kıvır kıvır bir sağdan bir soldan...

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Galatasaray formasıyla Baros gollerine seyre devam


Geçmiş dönemlerde yapılan sezon sonu görüşelim hatalarının yavaş yavaş düzelmeye başladığını görüyoruz. Baros büyük bir golcü, çok efektif bir adam, kaprissiz bir yıldız aynı zamanda da takım oyuncuyu; tabiri caizse 4-3-3 siteminin kilit adamı. Driblingi olan, alan boşaltan, ayağında top tutan, atan ve atturan bir adam. Sözleşmesinin uzatılması başarılı bir transfer hamlesi kadar değerlidir. Gerçekten bu değerde oyuncu bulmak, almak ve en önemlisi oynatabilmek çok zor. Belki milyon Euro'lar verip alabilirsiniz fakat oyuncu takıma, ülkeye intibak sağlayamazsa uçma ihtimali yüksek olur o milyon eurolarınızın. Kıyının karşı tarafı bu tür sıkıntıları iyi bilir. Kezman, Anelka, Güiza; bonservisi yüksek olmasa Güiza'yı diğer ikisiyle anmam ama malesef Mallorca'dan İspanya ligi gol kralı diye 15 milyon euro civarında alınmış bu adamı ibret olsun diye Kezman ve Anelka'nın yanına ekledim. Anelka'nın yetenekleri ve klası tartışılmaz ama Fener'de yapamadı, ha keza Kezman'da çok inandığım bir adamdı; oda gönderildi bir şekilde. Şimdi Gyan 18 Milyon Eurolardan bahsediliyor. Tamam güçlü, hızlı bir adam ama dünya kupasında ki performansına bakılarak bu paralar verilmez ve o değerde bir oyuncu değil. Maksimum ederi 8-9 milyon arasıdır bence. Tabi bunları alması gereken düşünsün. Ne de olsun Kral bizde +2 sene daha. Aslantepe'de seni seyretmek muhteşem olacak kral...

1 Ağustos 2010 Pazar

TARİH YAZILDI;5000 METREDE DUBLE GELDİ




Atletizm'de madalyaları saydığımız; ilk 3'ün dışındaki derecelerin bize bizi gururlandırdığı yıllardan gelip, atletlerimizin yarışı domine edip duble yaptığını görmek hemde dayanıklılık ve gücün, tekniğin çok önemli olduğu 5000 gibi zorlu bir mesafe koşusunda, bunları yaşamak muhteşem bir duygu. 1999 yılında Türkiye'ye beraber gelen ikili 11 yıl sonra 5000 metrede bizi dubleye taşıdılar; Muhteşem! Tempoyu baştan sonra koruyarak öndeki 4'lü gruptan düşmedi millilerimiz. Son viraj dönülürken çok büyük bir sprinte kalkıştı ki Bekele benim beklediğimden daha süratli ve daha uzun bir ataktı. Bulgar zaten bu sprinte cevap veremeyip geride kaldı, Elvan'sa bu büyük sprinte eşlik etmeye çalışsada Bekele'nin çok gerisinde kalıp gümüşü kaptı. Ama bu tip yarışlarda 1'den fazla yarışmacıyla koşmanın semeresini aldı Türkiye. Elvan'la Bekele birbirini muazzam kolladı. Bence hangisinin birinci olduğu çok önemli değil çünkü Türkiye kazandı. Bekele'nin muhteşem bir patlayıcı gücü var, Elvan daha dayanıklı fiziksel olarak daha zayıf ama daha uzuncu. Kimse bunlar devşirme diye başarıyı küçümsemeye çalışmasın; Hele ki Bekele'nin İstiklal marşı esnasında ki gözlerinin doluşuna şahit olduktan sonra. Onlar bizden fazlasıyla; belki görünüş olarak benzeşmesekte, yürek olarak çoktan bizden olmuşlar. Bir parantezde Meryem Erdoğan'a açmak istiyorum belki derece alamadı ama daha 20 yaşında ve gelecek vadediyor. Muazzam bir orta mesafeci olacağına eminim. 2-3 sene içinde elinde Türk bayrağıyla pistlerde bizi selamlarken görürseniz şaşırmayın sakın. Teşekkürler Elvan, teşekkürler Bekele!

NEVİN YANIT AVRUPA ŞAMPİYONU!




Türk atletizmi için muhteşem bir olay; uzak olduğumuz teknik zorluğu yüksek bir atletizm dalında şampiyon olduk. Yarışı boyunca sanki bende koştum Nevin'le. Bende zıpladım o engelleri aşarken ve bitiş çizgisinde kafamı bende uzattım ileri doğru. Bende inanamadım onun gibi kazandığımıza ilk önce; içime bir anda gurur doldu. Teşekküler Nevin bize bu güzelliği tattırdığın için, helal olsun. Çoğu zaman elemeden öteye gidemediğimiz atletizmde bize altını hediye etmen büyük bir olay. Fenerbahçe'yide kutluyorum ona destek olduğu ve sahip çıktığı için. Süreyya Ayhan ve Elvan'la bir yerlere geldiğimizi hissettirmeye başlamıştık, artık o eşik geçildi bu madalyayla. Artık devamını bekliyoruz; antrenörün ve sende emeği olan herkese teşekkürler. Pistleri ağlatıp herkesi peşine takıp çok 1'likler görmen dileğiyle; yolun açık olsun...

Galatasaray:2 OFK Belgrad:2



Seyrederken çokca insanın sabrını zorlayan bir maçtı. Maçı Plaseyihanrigibivuruyorum ve biraderle Maçka'da seyrettik. Maçtan sonra hemen yazmamın sebebi; biraz sakin kafayla birşeyler kağıda dökmek istememdir. Öncelikle Aykut'u artık Galatasaray formasınıyla sahada görmek istemiyorum. İyi niyetine saygım var ancak kapasitesini geldiği günden beri yükseltememiş bir oyuncu. Ne fiziği fizik, nede kalecilik tekniği üst düzey; bunu biraz açmak istiyorum. Blokajı vasat, ayakla topu oyuna sokamıyor, her gelen geri pası rakibe degajlıyor. Yan topları Allah'a emanet, beğenmediğimiz Leo Franco bu topları kulağıyla alıyordu. Burda Leo'yu övmüyorum Aykut'un ne kadar yetersiz olduğunu anlatmaya çalışıyorum sadece. Durmadan da bana güvenin diye ropörtaj verip duruyor; git kardeşim istemiyoruz bu kaçıncı yakışın artık yeter. Ufuk geçsin kaleye, belki oda hatalı goller yiyecek ama sabredeceğiz; Volkan Demirel ve Fenerbahçe örneği gibi. Ufuk potansiyeli olan bir eldiven sabredersek ondan uzun yıllar faydalanabiliriz. 7 sene çeşitli zamanlarda bu şans Aykut'ada verildi. Ama o başarılı olamadı; kalecilik yürek işidir biraz, sende Galatasaray'ın kalesini koruyacak cesaret yok Aykut malesef.
Maç yazısının önüne geçti Aykut ama 2008 Bükreş maçındaki saçmalıklarından sonra önemi yüksek bir maçta yine aynı hataları görünce tahammül edemiyor insan. Oyuna bakarsak Galatsaray iyiydi. Batdal'ı çok beğendim, şansını kısa sürede kıracaktır. Ayhan yan pas ustası olmuş arada rakibin koşu yolunada bırakıp aksiyon yaşatıyor bizlere. Sarp çok mücadele etti, yapabileceğinin maksimumunu yaptı. Barış Özbek 2 metreye pas atmaktan aciz. Arda Turan'ı sahada konuştu anlatmaya gerek yok. Rakipten Nemanja Milic çok beğendim, genç bir çocuk; 6+2+2 için ideal bir yabancı; stili bana Baros'u andırdı. Bence geleceği parlak bir adam.

Kuvvetle muhtemel turu haftaya geçicez ama transferler bir an önce yapılıp(orta saha, forvet, kaleci), şu Aykut'tanda kurtulmak lazım diye düşünüyorum.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Güle Güle Özgür Can


Özgür Can Özcan bugün itibariyle 250.000tl karşılığında resmen Adanasporlu oldu. Çok fazla A takımda kamplar dışında yüzünü göremediksede sanki senelerdir bu takım için ter akıtan bir oyuncu gibi her Galatasaray'lı tarafından bilinir. Belki biz ona Hakan Şükür benzetmeleri yaparak bu yükün altında ezileceğini düşünmedik. Ne de olsa bizdendi altyapısından genç fışkıran Florya'dan parlamıştı.
Altyapıdan çıkan her gencimize taraftarın verdiği yüksek krediden nasibini aldı ama belki şansı belkide yaşadığı sakatlıklar, onun formayı kapamamasının nedeni oldu. Uzun boyu güçlü fiziği her takımın aradığı forvet tipi için gayet idealdi ama potansiyelinin tamamını hiç değerlendiremedi. İlk olarak 2005 yılında A takıma çıktığında 17 yaşındaydı, olmadı olamadı işte. Kiralık olarak şansını denedi bir kaç kere Sakarya, Rize vs. ancak yine beklenen o patlamayı yapamadı. Herkesin elle kolla attığı goller döneminde Özgür Can'da bu furyaya katıldı ama onu diğerlendirinden ayıran enteresan hadise; golü attıktan ve hakem santrayı gösterip golü verdikten sonra hakeme golü elle attığını söyleyip golü iptal ettirmisi olmuştur ki; yanılmıyorsam o sezon Dünya Fair-Play ödülüne layık görüldü. Aslında Florya'da sadece kazanmanın önemli olmadığını daha o yaşlarda hocalardan öğrenmelerinin bir neticesiydi. Ne olursa olsun, baskı, centilmenliğe sığmayan ve fair-play ruhuna yakışmayan galibiyeti bu genç zihinler bile kabul etmiyordu. Önemli olan sadece kazanmak değildi.

Yolun açık olsun Özgür Can; bir gün inşallah o formayı tekrar hakeder ve yuvana dönersin, altyapımızdan çıkıp profesyonel liglerde mücadeleye devam eden onlarca Galatasaray'lıdan birisin artık. Aldığın Florya adabı o basamakları tırmanmakta tekrar sana yardımcı olacaktır. En içten temennilerle başarılar; yolun açık olsun!

Adnan Sezgin bekleme yapma(!)




Hollanda kampını bitiren Aslanlar dün itibariyle yurda dönüş yaptı. Bu arada bugün İstanbul'da olması gereken Elano'nun, Rijkaard'dan izin alıp iki gün daha rötar yapacağı söyleniyor. Ligin başlamasına kabaca 3 haftadan az bir süre kaldı ve hala yabancı transferleri neticelendirilemedi. Belli ki eldeki kadroyla OFK maçlarının çıkarılması planlandı. Normal şartlar altında bizle mukayese edilebilecek bir ekip değil OFK. Ancak başlayacak lig marataonu ve ilk beş haftaki zorlu fikstür, gelecek oyuncuların uyum süreci göz önüne alındığında kafalarda soru işaretleri oluşmasına sebep oluyor. Birde yeni oyuncular mutlaka kamp yemeli, geçen sezon Elano'dan alınamayan verim ve bir önceki sezon Fenerbahçeli(!) Emre'nin kötü performansı tamamen sezon başı kampta olmadıklarından kaynaklanıyor. Artık kamp geçti tabi, o açığı minimuma indirecek programı Rijkaard gelen oyunculara verecektir. Umarın geldikleri takımın yaz kampında bulunmuş olsunlar diye tememni ediyorum bu noktada. Tabi ki yönetim ve Adnan Sezgin'in transferi geçiktirmesin bir sebebi vardır diye düşünüyorum. İlk etapta klubünden ayrılıp yeni bir heyecan yaşamak isteyen kaliteli isimler ve transferin sonuna geldikçe belkide almak istedikleri oyuncunun maaş ve bonservis miktarındaki düşüşleri kolluyor olmaları mümkün. Zaten Adnan Polat bunun sinyalini verdi, teknik heyetimizin istediği oyuncuları fiyatını ve şartlarını kendimize göre uygunlaştırarak alıyoruz ve alacağız dedi. Fakat yeni görevine gelen Adnan Sezgin takımın oynayacağı maçları göze alarak süratle transferli yetiştirmeli, hatta bu hafta 1-2 isim açıklanabilir. Bunların biri muhakkak orta saha olacak ve kariyerli bir takım oyuncusu olacak. Forvete genç bir yabancı söz konusu, muhtemelen Avrupa Liglerinde oynayan bir Afrikalıdan yana kullanılabilir bu tercih. Bakalım yarın ki forma lansmanını en az bu transferler kadar heyecanla bekliyoruz. Açıkcası taraftar bekliyor, sen bekleme yapma Adnan Sezgin.

25 Temmuz 2010 Pazar

Ultimate Fighting Championship






İlk seyrettiğimde salt şiddete dayalı olarak değerlendirdiğim bir organizasyondu açıkcası. Eurosport'ta MMA((Mixed Martial Arts)'in değişik organizasyonları hala veriliyor, Digiturk aboneleri bu sporu Spormax'tende Cuma, Cumartesi ve Pazar akşamları olmak üzere haftanın 3 günü takip edilebilecek. Tabi bu spor ülkemizde yaygın ve bilinir olmadığı için ana hatlarıyla biraz tanımakla başlayalım.
Her round 5 dakikadır. Normal maçlar 3 round üzerinden yapılırken, ünvan maçları yani kemer maçları 5 round üzerinden yapılır. Roundu kazanan 10 tam puan alırken kaybeden 9 puan veya daha altını alır. Dövüşcülerden birinin 9 puan altında alması için rakibinin onu aynı round içinde takedown veya knockdown'la düşürmüş olması gerekir. Takedown bokstada bildiğimiz üzere darbe üzerine rakibin yere düşmesidir. Ama ayağının kayması ve itme sonucu rakip düşürülmüşse bo knockdown sayılmaz. Takedown'a gelecek olucak, güreştende bildiğimiz gibi rakibi ayaktayken tutup yere düşürmemiz gerekir. Bunlar puanlama en önemli hususlardır. Roundlar arası dövüşcülere 1 dakika dinlenme süresi verilir.
Maç şu şekillerde sona erebilir; Nakavt, Teknik nakavt, Submission (pes etme, ettirme): Dezavantajdaki dövüşçü ya rakibine, ya yere vurarak, ya da sesli olarak pes ettiğini bildirir. Puan veya taraflardan birinin çekilmesi veya dövüşe devam edememesi.
Tabi karma dövüş organizasyonu olduğu için dövüşcüler, teakwondo,güreş,boks,judo,ji-jitsu ve diğer uzakdoğu spor teknikleriyle rakibine üstünlük kurmak isteyebilir. Bu kadar çok tekniğe imkan tanıyan bu sporda, dövüşçülerin diskalifiye olmasını veya ihtar almasını sağlayacak faullü hareketler ise şunlardır

-Göze temas, vurma
-Kafa atma
-Saç çekme
-Isırma
-Cinsel organlara vuruş
-Yerdeki rakibin kafasına dizle vuruş
-Enseye vuruş
Bunların dışında tüm teknik ve vuruşlar serbesttir. Müsabakalar Octagon adı verilen 8 kenarlı kafesi andıran ringlerde yapılır.
Aslında MMA avanatanı Brezilya olan Vale Tudo (Anything Goes - Herşey Serbest) müsabakalardından esinlenerek organize edilmiş, ancak kuralsız olan bu sporun uzun süreli müsabakalar ve ciddi, ölümcül sakatlık ve yaralanmalarla sonuçlanması; sporcu sağlığını koruyucu önlem ve kurallarla bugünkü halini almasını sağlamıştır.
Çok sert ve insanın sınırlarını maksimum sınırlayan bu spor, aynı zamanda günden güne tüm dünyada çok büyük bir seyirci kitlesine kavuşmuştur. Aslında ilk başlarda salt şiddet olarak algıladığımı itiraf etmiştim ama maçları seyrettikçe ve uygulanan teknikleri görünce, birbirinden farklı dövüş tekniklerinin (örneğin;boks, güreş, teakwondo, kickboks) yine birbirlerine üstünlük sağlamak içinde savumada ve atakta evrim geçirdiğine şahit olduğumu fark ettim. Her şey salt vuruşa dayanmıyordu, sallanan tekmenin arkasında verilen boşluk bir güreş tekniğiyle veya bir yumrukla sporcunun kendini yerde bulmasını sağlayabiliyordu. Aslında bu sporla ilgilenenler için tam bir görsel şölen olmalı ama biraz fazlaca sert geçiyor maçlar ve 5-6 maç sonunda ring kan içinde kalıyor. Yinede seyrederken o dövüşçülere saygı duyuyorsunuz. Maç esnasında birbirine ölümüne vuran, birbirinin gözünün yaşına bakmayan dövüşçüler gong sesiyle maşın bitiminde birbirini kucaklıyor, tebrik ediyor ve saygısını dile getiriyor. Kazanan kadar kaybeninde değerli olduğunu hissettiği bir spor. Birbirlerine sert ve acımasız darbeler vuran sporcular, yaptıklarının spor olduğu bilincinde maç bitiminde sarmaş dolaş oluyorlar ringte. Bireysel üst düzey mücaleye rağmen olayı kişiselleştirmemeyi başaran bu sporcuları ayakta alkışlamak lazım. Onlardan öğrenilecek çok şey ver işin şov kısmını kenara bırakırsak çok centilmen davrandılarını söylebiliriz. Bence onları seyredip herkesin rehabilite olmaya ihtiyacı var. Tribünlerdeki şiddet eğilimi ve bunun sahaya yansımasını belki engellemez ama umudum rakibe saygı duymayı bize öğretebilir. Tabi bir temenni bu. Centilmenliğin sporun ve mücadelenin üzerinde olduğu bir bakış açısı temennisiyle...








24 Temmuz 2010 Cumartesi

KSC Hasselt:0-Galatasaray:2

Galatasaray'ımızın Hollanda hazırlık kampının son gününde kendini fazla sıkmadan çokca gençlerede yer vererek oynadığı maç için çok fazla kritik yapma şansımız yok. Rakip Galatasaray'ın kalibresinden çok düşük Belçika 3.liginden KSC Hasselt oyunu çirkinleştirmeden, efor sarfederek, çok koşarak bir maç çıkardı. Galatasaray'ımız sahaya bu sefer 4-2-3-1 düzeniyle çıktı. Kalesini Aykut'un koruduğu Arma, beklerde Ali Turan ve Hakan Balta, göbekte Ahmet Kesim ve Servet defans kurgusuyla savunmasını oluşturdu. Önlibero mevkiinde Sarp ve bu bölgede çok olumlu paslarını bu maçta gördüğümüz Cana vardı. Cana yavaş yavaş kendini bulacak, bu maçta bunun emarelerini gösterdi topla çok yumuşak olan oyuncu, aynı zamanda topsuz oyunda ve tatlı sert mücadelesiyle savunmada da çok çalışkan. İkinci golde Sabri'ye çıkardığı pas akıl doluydu. Birde pas verirken attığı yöne değilde genelde yere veya başka bir yöne bakıyor, değişik bir no look tarzı var. Bu mevki için çok önemli değer katar bu özellik oyuncuya. Bu ikilinin önünde Serdar Özkan-Arda-Sabri üçlüsü vardı ve forvette Batdal kurgusuyla sahaya sürdü Aslanları Rijkaard. Sabri'nin altyapıda açık ve sağ kanatta oynadığını biliyorduk, bu pozisyonda görmek istedi onu Rijkaard. Maçın ilk 15 dakikası yerini yadırgadı ve çok geriye geldi pas alabilmek için. Fakat teknik heyetinde uyarılarıyla yerini koruyarak daha efektif oyuna katıldı. İlk golün asistini yapan Ali Turan çizgiye doğru attığı pas bunun örneğiydi. Serdar Özkan her maç üzerine koyarak gidiyor. Quresma çılgınlığına kapılan Beşiktaş nasıl bir oyuncu kaçırdığını sezon içinde anlayacak. Arda&Serdar Özkan A.Ş çok maç kazandırır Galatasaray'ımıza. Batdal'ın yorgun görümtüsü kampın son günlerinde olunmasıyla ilintili. Günde çift idman ve maç günü bile yorucu sabah idmanlarının yorgunluğu etkilemiş Batdal'ı. Sarp bu maç biraz daha iyiydi ama fundamental eksikliği verdiği paslarda göze batıyor. Artık futbol yapısı oturduğu ve değişmesi çok zzor olduğu için üstün fiziksel gayretle takımda tutunmaya çalışıyor. Olsun Sarp'ın hırsı ve gayreti olduğu sürece sorun yok, yedektende gelse takıma katkı sağlar bu tip adamlara her takımın ihtiyacı var. Ahmet Kesim'i iyi buldum, defanstan top çıkarırken hiç riske girmedi, hızlı ve kısaya isabetli paslarla topu oyuna hemen soktu. Risk almaması normaldir, hem kendini gösterme çabası hemde geçen sezon Servet'in başına gelenler, herkese sistemin gerektirdiği şekilde oynama gerekliliğini öğretmiş. Servet'e gelirsek, kendisine pek iş düşmesede iyi bir oyun çıkardı. Hakan Balta'daki değişime inanamıyorum adam sürekli bindiriyor, ileri çıkıyor ve yorulmuyor, bu hucümdaki pas isabetinden ve top kapma ve pozisyon almasından net şekilde görebiliyoruz. Ali Turan güzel bir asist yaptı, o da takıma alışıyor bence biraz kilo fazlası var, onlarıda kısa zamanda verip rotasyonun önemli bir parçası olacağı kanısımdayım. Kaleciler konusuna gelince Aykut'a asla güvenmiyorum, bu takımın birinci kalecisi Ufuk olmalı. Adnan Sezgin ne yapsın etsin bu çocuğun gece hayatını kontrol etsin. Ufuk'un potansiyeli kendisinin farkında olduğundan daha fazla, inşallah kendine çeki düzek verir "1" numarayı kimseye kaptırmaz. Emirhan'ında refleksleri iyi olmasına rağmen boy dezavantajı var, fiziksel gelişimi nasıl seyreder bilmem ama şu an Galatasaray'ın kalesi için eksik. Bence yönetim ya yabancı bir kaleci almalı ya da rotasyonda kullanabileceği tecrübeli bir Türk'de olabilir. Aykut'a aslan güvenmiyorum. Kampda verdiği röportajda bende oyunun bir parçasıyım, verilen geri paslarda taraftar rahat olsun demiş. Steau Bükreş şampiyonlar ligi ön elemesinde biz rahattık ta Aykut sen o gün tüy dikmiştin hatırlarsan, topu adama nişanladın ve bizi CL'ye yolunda tepetaklak ettin. O gün benim nazarımda bittin. Her kaleci hata yapabilir ona lafım yok ama sayısı makul ve nispeten önemsiz maçlarda olursa iyidir. Kupadaki Fener maçında yaptığın hatada affedilir değildi. Bunca şansa rağmen hala numarayı alamadında demek ki bu yükü kaldıramyorsun, o zaman git buralardan, yeret artık. Sözün özü bu takımın öncelikle 1 kaleciye, 1 box to box'a, 1'de forvete acil ihtiyacı var. Baros sakatlığında Batdal iyi niyetine rağmen tam hazır gözükmedi. Avrupa Liginide düşünecek olursak alternatif 1 fotvet daha lazım.; Adnan'lara duyrulur.

23 Temmuz 2010 Cuma

Yeni Alternatif:Somon Forma


Yeni forma lansmanını beklemeden, basınada tanıtım çekimlerinde yansıyan somon forma hakkında bir iki şey söylemek istedim. Daha forma tanıtılmadan, diğer klüp formalarının lansmanın önüne sansasyonel bir şekilde oturdu. Demem oki ezeli rakibimizin taraftarları bile kendi yeni sezon formasından çok(23.temmuz şu saatlerde lansmanı yapılıyor) bizim somon rengi formamızın derdine düştü. Şimdi rakamlar ışığında geçen sezonun ses getiren forması asaleti simgeleyen mor formamızı irdeleyelim. Mor forma tam 238.000 adet satmıştır. Birim fiyatı ortalama 100tl olan bir formanın, üretim maliyeti takriben 15tl civarıdır, 20tl üretici firma buna kar koysa 35tl yapar son olarak yurt içi lojistik ve dağıtım bedeliyle birlikte kabaca 50tl maliyetli bir ürün olu klübe. Yani 50 tl forma başına kazanılan para demektir ki yine kabaca bir hesapla 50tl*238,000=11,900,000 tl yapar. Yine kabaca bir hesapla bu formalardan kazanılan para 6 milyon euro eder. Yanlış duymadınız sadece mor formanın geçen sezon klubümüze getirisi 6milyon eurodur! Yani bir masum mor menekşe ironisiyle tenkit edilip dalga geçilen formamız iktisadi terimle rüzgarıda arkasına alarak nakit ineği haline gelmiştir klüp için. Tabi formalar dönemsel olduğu için aynı ivmeyi ve heyecanı somon formayla yakalamak istiyor yönetim. Daralan ve gitgide mali sıkıntıların arttığı endüstriyel futbol pazarında bence çok olumlu bir pazarlama başarısıdır. Rakiplerin ne dediği çok önemli değildir. Galatasaray'ı tek temsil eden forma parçalıdır; Metin Oktay'dan Arda'ya, Hakan Şükür'e, Tugay'a en çok yakıştırdığımız formadır. Tıpkı Fenerbahçe'nin çubuklusu veya Beşiktaş'ın üstü beyaz şortu siyah forması gibi. Ayrıca taraftarda her sene aynı formayı almak istemez. Galatasaray'lının dolabında turuncu'da,mor'da olsa koleksiyonuna sırf fark yarattığı için somonu ekleyecektir. Tarih boyunca hep fark yaratanlar, yaratamayanlar tarafından fütursuzca eleştirilmiştir. Galatasaray bu konuda bence gerekenden fazla cesareti gösterip diğer klüplerden 2 basamak yukarda yerini almıştır. Ayrıca dizayn ve renk konusunda da hiç bir forma trafik polislerinin fosforlu yeşil renkli yeleğini andıran Fenerbahçe forması kadar zevksiz olamaz. Tabi bunlar denemedir farklılık yaratabilmek adına. Modernlikle marjinallik arasında ki o ince çizgiyi koruyan Galatasaray tasarım ekibini ve yönetimini tebrik ediyorum. Ben Somon formayı alacağım ve kolleksiyonuma ekleyeceğim. Ama her zaman armayı temsil eden Parçalıdır...

21 Temmuz 2010 Çarşamba

AL SANA DERBİ!


Maça damgasını vuran hareket yandaki resimde görülen kırmızı karttır. Sanırım maçın hakemi kariyerinde böyle fiili bir müdahaleyle karşılaşmadı ve bundan sonra da karşılaşmaz. Ya hazırlık maçıdır, görmeseydi 11'er kişi maç devam etseydi goygoyunu yapacak varsa lütfen futbolu seyretmeyi bıraksın, K-1 veya Ultimate Fight falan takip etsin bundan sonra; daha güzel deşarj olur, daha seyri keyif veren teknik uygulamaları görür. Fenerbahçe'li Selçuk'un burda suçu yok, sanırım Saraçoğlu'nda oynandığı zannetti bir an için maçın. Hani şu hakemin kafasının yarıldığı ve vicdanı toplumsal reaksiyonlara hassasiyet gösteren bizim mahalleden Bünyamin abimizin yönettiği maç sandı galiba. Halbuki o maçta yan hakemin kafası yarılmış bişey olmamıştı, bu masum çelmeye kırmızı çok ağır değilmiy di? Almanlar'da çok despot arkadaş yaa!! Kadiköy'de yapılan her eziyeti görmezden gelen medyam bakalım bu hadiseyi nasıl değerlendirecek ve değerlendirmeye almaya lüzum görecek mi? Bence maçtan çokca irdelenmesi gereken durum budur. Maça gelirsek Muhteşem bir Arda resitali ve yine 2.devre Serdar Özkan şovu sahne aldı. Fenerbahçe'nin tek pozisyonu gol oldu. 10 kişi kalmış olmarında etkisiyle geçen seninin alışkanlığı, kalan sürede tamamen tek yönlü defansif bir oyun oynadılar. Bilica sanırım ayağına gelen topu aya dik direktifi almış olacak ki her gelen topu uzaya dikmeye çalıştı. Kazım Fransa'da paslanmış çok ağırdı, sanki ayakları bedenini taşımaya isyan ediyor gibiydi açıkcası. Gökhan Ünal hiç yoktu, Alex sanırım bu sezondan itibaren Aykut hocanın yanında daha çok boy gösterecek. Stoch biraz parlamaya çalıştı, ilk yarı Ali Turan'ın naturel bir bek olmamasının avantajından yararlanıp iki defa belinde su alsada, oraya Sabri'nin gelmesiyle mecburen daha içeri doğru katedip pozisyon aramayı çalıştı ama nafile. Defansta İlhan iyi niyetiyle mücadele etmeye çalıştı ama bir timing hatasıyla Serdar Özkan'a yaptığı fualün, hakem tarafından penaltıyla cezalandırılmaması sadece kendi oyunu oynamaya çalışmasının bir ödülüydü. Kısacası Fenerbahçe bir şey oynamadan şansınında çokca yardımıyla maçı aldı yine. Dönelim Galatasaray'a tekrar; Cana'nın 2-3 kilo fazlası var şu an hazır değil. Sabri'yi ikinci devre oyunun iki yönünde de çok iyi buldum. Batdal kaçırdığı golle bize Hakan Şükür'ü hatırlattı. Arda şutunu muazzam geliştirmiş ama şansına direkleri geçemedi bir türlü. Ayhan ikinci devrede iyiydi özellikle Serdar Özkan ve Hakan Balta'ya çok güzel paslar attı. Musa'yı diri buldum ama Sarp ve Cana'nın önünde biraz yerini yadırgadı, kullandığı toplarda hatalar yaptı. Sarp kurmalı gibi yüzü nereye bakıyorsa oraya koşabiliyor ve pas veriyor, üstün fiziksel gayreti olmasa rotasyona girebilecek düzeyde performans sergilemiyor. Servet geçen seneden ders almış, oyunun başında biraz bocalasada çok güzel paslarla oyunu açmayı öğrenmiş. Zan sadece şişirilen topları kafayla Ufuk'a indirmekten sıkılmış olmalı. Ufuk şans verilirse 1 numarayı bırakmaz yediği gol kaleci şansızlığı ve oyunun kalanında başarılı hamlelere imza attıç Aykut'tan kurtar bizi Ufuk sana güvenimiz tam. Hakan'ı ilk defa bu kadar bindirirken gördüm, ikinci devre Fener'in sağını felç ettiler Serdar Özkan'la; Bekir ve Bilica bir ara ciddi şekilde açıklar verdi ve oyundan düştü, buna bağlı gelişen pozisyonlar altı pastaki beceriksizlikler ve biraz heyecanla heba oldu. Emre Çolak bu takımın ikinci bayrak adamı olma yolunda ilerliyor inşallah kendine bakar ve Galatasaray'a uzun yıllar hizmet eder. Milli takımın ihtiyacı olan bir mevkide oynuyor, futbolunu geliştirirse Ay-Yıldız'ıda senelerce sırtından çıkarmaz. Pino, Elano,Baros,Neill,Kewell ve gelecek 2 yabancı transfer bu oyun düzeninde biraz iddalı olmakla birlikte bize 82 puan barajını aştırır. Mağlubiyeti önemsemiyorum oyun karakteri ve kazanma azmi üst seviyedeydi. Fenerbahçe bu elindeki kadro yapısıyla artık kaybetmemeye değil güzel oyunla kazanmaya oynamalı yoksa bugünkü gibi çok daha nefesini tutar teknik heyet ve 90 dakika boyunca takımını kendi sahasında seyretmekten canı çıkan Fenerli arkadaşlarımız. Fiksitüre detaylı girmeden bizim ve Fenerbahçe'nin fikstürü diğer ekiplere nazaran daha zorlu; 18 takımada başarılar diliyorum. Fair-play algısının yüksek olduğu, seyir zevki ve mücadele seviyesi yüksek bir maraton olur umarım.

20 Temmuz 2010 Salı

Kewell Kaldığı Yerden&99


Oz Büyücüsü sihrini Yıllık 1080.000 ve maç başı 30.000 euro ücretle Galatasaray'da devam ettirme kararı aldı. Gerçekten bu klasta bir oyuncu için sözleşme gayet makul, Dönem dönem yaşadığı sakatlıklar ona engel olmasa resimdeki gibi dünyayı parmağında çevirebilecek kalibrede bir yetenek. Tüm yaşadıkları talihsizliklerde ve sakatlıklarda her zaman Galatasaray taraftarının desteğini hisseden Kewell bu aşka karşılıksız kalamadı; artık gelen yabancıların içinden, ritüel dışına çıkmış bir oyuncudur. Hayır yeteneği, profesyonelliği ve üst düzey oyun bilgisiyle değil Galatasaray sevgisiyle; Gün geldi füze oldu Bordeaux'yu yıktı gün geldi aslan gibi defansını savundu Hamburg'a karşı! Öyle bir adam işte Kewell yüreğiyle oynayan, ondan sevdik biz onu! 99 numaraya gelince, bence 7'yi almalıydı Kewell. En azından 99 numaraya bir sempati getirebilir Karan'dan sonra! Galatasaray formasını hiç çıkarma Kewell futbolu bırakana kadar! Formanın hakkını fazlaca vereceksin biliyoruz. En azından daha önce bu formayı giymiş ama klüpten ayrılınca dilleri pabuç olan futbolculara o formanın değerini oyununla hatırlat tekrar! Haydi Kewell büyüle bizi kaldığın yerden!

Rijkaard'ın açıkları(!)

Galatasaray Pino transferi ve Kewell'ın sözleşme yenilemesiyle açık rotasyonunu tamamlayacak alternatifli yapısını isimler değişse bile standartın üzerinde tutmayı başardı. Muhtemelen Pino, Serdar Özkan'la birlikte rakiplerinin sol alanını otobana çevirirken, Sabri ileri çıkışlarında hız sınırlarını zorlayacaktır. Keita'nın oyun yapısı itibariyle üstün bireysel yeteneklerini çok kullanmak istemesi, Sabri'nin geçen sezon bindirmelerinin sadece maç sonu koşu istatistiğinde değer bulduğunu birçok kez gördük. O bölgede satılmazsa zaman zaman Elano'nunda oynayabileceğini düşünürsek, Sabri bu sezon ciddi bir çıkış yapabilir. Saçma sapan şut denemeleriyle bizleri yine çıldırtacaktır eminim ama ben Sabri'den TSL'de 7-8 civarı asist bekliyorum bu sene; özellikle Batdal bu asistlerin müsavimi olacaktır:). Tabi ki açık rotasyonuna sağda değer katabilecek bir isim Sabri, alt yapıda da bu şekilde görev alıyordu. Bir bek trasnferiyle(Behrami olsa keşke), onu sağ kanadı harmanlarken görmek hiç uzak değil bence. Gelelim Serdar Özkan'a muhteşem bir yetenek, muazzam bir stili var ancak altyapısından geldiği takımla bazen kendi hataları bazense taraftarın yabancı(!) hayranlığından kan uyuşmazlıkları yaşadı. Bence Galatasaray ona istediği şansı fazlaca verecek gibi gözüküyor. Rijkaar bu tip adamlarla uğraşmayı sever. Bu şansı umarım iyi kullanır. Pino transferi de bunu doğrular nitelikte. Pino demişken, ben ondan bu sezon üst düzey bir oyun beklemiyorum. Bence rotasyonda iyi bir alternatif birde TSL'nin saçma sertlik düzeyine alışması gerekiyor. Ayaklarına çok hakim, aniden hızlanabiliyor şutları ve pas özelliği Kader'den daha iyi, ama onun kadar cambazlığı sevmiyor. O hızına rağmen Arda Turan vari kısa çalımlarını göreceğiz. Ayrıca çizgi yerine daha çok içe katetmeyi seviyor. İnşallah geçen sezon ki gibi sakatlık belasıyla da uğraşmaz. Fransa Ligi'nin oyun yapısından TSL'ye çabuk adapte olur üst düzey bir performans ortaya koyarsa, iki haneli milyon Eurolarla İngiltere,İspanya veya Almanya'ya gidebilecek potansiyele sahip. Benim Kolombiya Futbolunda Valderrama'da sonra sevdiğim 3.isim 2.si mi kim 15 yaşında milli formayı sırtına geçiren Jonnier Montana;oda bu sene TSL'de, iyi iş yaptın Konya. Sağ taraf görüldüğü gibi gençlere emanet Aydın'ın bu sezon son şansı ayrıca. Yıldız olmakla kaybolmak arasında bir yerde Aydın, artık bir an önce futboluna dönmenli.



Sol taraf Kewell ve Arda'ya emanet gibi gözüküyor. Hani Kewell'ı anlatmaya gerek yok. En az 20-25 lig maçında oynar iki haneye yaklaşan gol ve asist istatistiklerini ulaşır. Arda'nın geçen seneyi unutup artık işine bakması lazım. Büyük Kaptan her fırtınaya pabuç bırakmamalı bence, yetenekleri ve kişiliğine söylenecek söz olmadığını oda biliyor ama o baskıyı kaldırmakta zorlandı geçen sezon. Büyük Kaptan bu sezon bazen 10 numara'da bazen kanatta 10 munara performanslar sergileyecek bizlere. Yeterki merkez ve defans sistemin gerektirdiği transferle desteklensin. Lorik Cana bunun ilk emaresi onu sonra uzunca değerlendircez zaten.



Gösteriyor ki Rijkaard'ın bu sezon tercih ettiği mücadele gücü yüksek ve yaş ortalaması düşük açıklar, daha tempolu bir oyunu habercisi. Rijkaard'ın açıkları(!) bakalım bu sezon takıma gedik verdirecek mi?yoksa takımın açıklarını mı kapatacak? Onu bize önümüzde ki aylar gösterecek.