Yazıyı yazarken bile tahammül sınırlarımı zor muhafaza ediyorum, kantarın şirazesini kaçırmamak adına, yahu arkadaş bu nasıl iştir? Nasıl bir kaleciliktir bu? Biri bunları mantıklı şekilde anlatsın bana. Bir adam 7 senede defalarca şans bulmasına rağmen, neden bir maçıda kurtarmaz? Neden? Ne eksik arkadaş?
Herşeyden önce kalecinin yetenekleri kadar cesareti olmalı, pardon yeteneklerinden fazla cesareti olmalı. Kalecilik performansı o günkü psikolojik motivasyonla birebir alakalıdır. Tek başına yedi küsür metrelik iki direk arasını savunma sanatıdır kalecilik. Aynı zamanda iyi bir önseziniz olmalıdır, oyunu ve oyuncuları çok çabuk analiz edip; rakibin hucüm karakteristiğini ivediyetle analiz edebilmelisinizdir. Bir tekniğiniz olmalıdır en azından, her topa plonjon yapmak bir teknik değildir. Muhakeme yeteneğiniz olmalıdır; hangi topa çıkıp çıkmayacağınıza karar verme yeteneğiniz olmalı ve karar verdiğiniz hareketi tamamlamaya yönelik cesaret, basiret ve fiziksel yeterliliğe sahip olmalısınız. Mental olarak oyunun bir parçası olduğunuzu bilmeniz gerekir, gol yiyebilirsiniz, basit gollerde olabilir bunlar veya rakibin orasına burasına çarparak yenilebilecek türden talihsiz gollerde olabilir. Boşada çıkıp hata yapabilirsiniz, takım savunmasına yakın olayam derken önde yakalanıp aşırtma bir golde görebilirsiniz kalenizde. Veya defans çıkarken topu kaptırıp sizi zorda bırakabilir rakip hücumcuların önünde. Yeri gelir bir anlık konsantrasyon kaybıyla, elinizden veya ayağınızın altından topu kaçırır veya topu oyuna sokarken pas hatası yapıp golü altıntepsiyle rakibe ikram da edebilirsiniz. Bunların hepsi olur hattı zatında olmalıdır ve oyunun bir parçasıdır, futbolun güzelliği yapılan hatalarla oyunun seyrinin çok çabuk değişebilmesidirde aynı zamanda. Hata oyuncu için ve insan içindir. Şimdi yazıyı buraya kadar okuyanlar Aykut'un yetersizliklerini mantık çerçevesinde anlamaya çalıştığımı düşünebilir. Ama malesef bu iş öyle değil. Aykut'u kötü kaleci yapan etmenlerin başında korkak ve sünepe oyun mantalitesidir. Biraz kendimden örnek vermek istiyorum; ilkokuldu ilk defa kaleye geçtiğimde, yaşıtlarıma göre o zamanlar kısa boylu ve çelimsiz sayılırdım( Şimdilerde 1.68cm uzun değilim yine anlayacağınız). Oyun içinde çok hırslı olmama rağmen fiziksel eksikliğim sahada istediklerimi yapmama engel oluyordu. Neyse bir gün kaleye geçmek nasip oldu o zamanlar. Sizinde bileceğiniz gibi kaleye yaşca ufaklar ve yeteneksizler geçirildi biz çocukken. Sonra bir iki şut geldi kaleye, o televizyonlarda uçarken gördüğüm Simoviçler, Schumaher'ler gibi buldum kendimi beton zemine çakılmadan önce havada. Yere atlamaktan korkmuyordum, boyum kısa olmasına rağmen diğerlerine göre avantajım olan ellerimide kullanabiliyordum. Korkmuyordum da çıktığım topta bizden rakip kim varsa yere seriyordum. Bir kaç zaman ve yırtılan pantolonlarıma ve annemin haşlamalarına rağmen, kaleciliği gerçekten sevdiğimi farkettim. Evde duvara sertçe tenis topu atıp düşeceği istikamete uçmak ve topu yakalamak en büyük zevkimdi, sonra annemin az vazolarını kırmadım çarpıp. Sonra Ortaokul, lise, üniversite hep sınıf takımının kalecisi ve dönem dönem okul takımının bir parçası oldum. Boyum kısa diye bana ilk başta bakmayan Beden Eğitimi hocaları ben seyrettikten sonra kaleyi hep bana emanet ettiler. Çünkü kaleye geçince bana birşeyler oluyordu sanki. Babamı tanımıyordum sahada, topa bazuka gibi vuranlar olsunda, şutları ellerimde erirken onların şaşkın bakışlarını seyretme keyfini yaşıyım diyordum. Bana fual yapana bir sonraki pozisyon oyun kuralları dahilinde fualünü iade ediyordum. Hele birde iyi başlıyım maça; bir kaç güzel kurtarış vs... pozisyon olsada top kurtarsam diye dua ederdim içimden. Tabi bu çılgın kalecilik macerama bir el bileği çatlağı, iki travmaya bağlı kas zedelenmesi, birde direğe uçarak kafa atraksiyonu sığdırdım. Hani maç içindeki ufak tefek sertlikleri saymıyorum bile. Ama hiç korkmadım, çünkü hocalarım, takım arkadaşlarım bana o en önemli alanı savunma görevi vermişti. Bir yan topa çıkacaksam geri adım atmadım, çıktım alamadığımda çok oldu ama çoğunda rakibi bozdum, golde attırmadım. Bunları kendimi övmek adına anlatmıyorum, çünkü bir kaç okul şampiyonluğu ve özel turnuvalarda bir kaç birincilikten başka bir başarı göremedim. Bir anımı anlatıp kendimle ilgili olan kısmı bitiricem. Sene 2005 bilirsiniz Beşiktaş'ın Fulya'daki sahası Bjk Ümraniye'ye taşındıktan sonra halı saha gibi kiralamaya başladı, saha suni çim. Orda oynadığımız bir maç esnasında Bjk'nin altyapı kaleci hocası bizzat yanıma gelip ertesi günkü idmana beni davet etti, en az 10 tane şahidim vardır. Tabi beni 15-16 yaşlarda sanmış, yaşımın 24 olduğunu öğrenince şok oldu adamcağız:). Güzel bir anıydı benim için diyor tekrar Aykut'a dönüyorum. Aykut'ta eksik olan kalecilik yeteneklerini tamamlamaması kadar, cesareti olmayışıdır arkadaş. 3-4 sezon önce Alex'ten yediği bir frikik vardır Türkiye Kupası maçında, barajın arkasında kalarak kapattığı köşeden gol yemiştir. Dünde yine barajın arkasında kaldı, hemde öndirekte; ve çıkıp alabileceği bir topun arkasından yalandan plonjon yaparak kandırmaya çalıştı bizleri. Kalecilik sanatı alınabilecek risklerle başarıya götürür insanı. Suya sabuna dokunmadan kaleci olamazsınız. Çıkacaksınız ki alacaksınız, ama çıkacaksınız daha sizin gölgesiniz gören eyvah diyip kaplumbağa gibi boynunu içe doğru çekecek. Öyle bana güvenin martavallarını ve "Buffon veya onun ayarında kaleci" gelmeyecekse transfere gerek yok hikayelerini anlatmayacak, sahada performansınla destan yazıp, destanlaşacaksın. Hani yetenek olarak eksik olan Aykut üst düzey yeteneki olsaydı bile bu cesaretsizliği ve kararsızlığı yüzünde yine iyi bir kaleci olamazdı. Kimden de torpilli onu da bilemiyorum. 25 milyonun gözünün içine baktığı bir adamın bu denli korkak olması asıl beni korkutan noktadır. Ya Ufuk geçsin kaleye yada güvenilmiyorsa acil kaleci alınsın. 25milyon bu azaptan kurtarılsın. İddaa ediyorum ki 18 takımın 15'inin kalecisi Aykut'tan iyidir, bizim ve özellikle yönetimin anlaması gereken durum bundan ibarettir. Adab-ı maşeret kuralları hakkında anlatılabileceklerde bu kadar olur heralde, inşallah bir önce gereken transferler gereken noktalara yapılır.


.jpg)















Galatasaray'ımızın Hollanda hazırlık kampının son gününde kendini fazla sıkmadan çokca gençlerede yer vererek oynadığı maç için çok fazla kritik yapma şansımız yok. Rakip Galatasaray'ın kalibresinden çok düşük Belçika 3.liginden KSC Hasselt oyunu çirkinleştirmeden, efor sarfederek, çok koşarak bir maç çıkardı. Galatasaray'ımız sahaya bu sefer 4-2-3-1 düzeniyle çıktı. Kalesini Aykut'un koruduğu Arma, beklerde Ali Turan ve Hakan Balta, göbekte Ahmet Kesim ve Servet defans kurgusuyla savunmasını oluşturdu. Önlibero mevkiinde Sarp ve bu bölgede çok olumlu paslarını bu maçta gördüğümüz Cana vardı. Cana yavaş yavaş kendini bulacak, bu maçta bunun emarelerini gösterdi topla çok yumuşak olan oyuncu, aynı zamanda topsuz oyunda ve tatlı sert mücadelesiyle savunmada da çok çalışkan. İkinci golde Sabri'ye çıkardığı pas akıl doluydu. Birde pas verirken attığı yöne değilde genelde yere veya başka bir yöne bakıyor, değişik bir no look tarzı var. Bu mevki için çok önemli değer katar bu özellik oyuncuya. Bu ikilinin önünde Serdar Özkan-Arda-Sabri üçlüsü vardı ve forvette Batdal kurgusuyla sahaya sürdü Aslanları Rijkaard. Sabri'nin altyapıda açık ve sağ kanatta oynadığını biliyorduk, bu pozisyonda görmek istedi onu Rijkaard. Maçın ilk 15 dakikası yerini yadırgadı ve çok geriye geldi pas alabilmek için. Fakat teknik heyetinde uyarılarıyla yerini koruyarak daha efektif oyuna katıldı. İlk golün asistini yapan Ali Turan çizgiye doğru attığı pas bunun örneğiydi. Serdar Özkan her maç üzerine koyarak gidiyor. Quresma çılgınlığına kapılan Beşiktaş nasıl bir oyuncu kaçırdığını sezon içinde anlayacak. Arda&Serdar Özkan A.Ş çok maç kazandırır Galatasaray'ımıza. Batdal'ın yorgun görümtüsü kampın son günlerinde olunmasıyla ilintili. Günde çift idman ve maç günü bile yorucu sabah idmanlarının yorgunluğu etkilemiş Batdal'ı. Sarp bu maç biraz daha iyiydi ama fundamental eksikliği verdiği paslarda göze batıyor. Artık futbol yapısı oturduğu ve değişmesi çok zzor olduğu için üstün fiziksel gayretle takımda tutunmaya çalışıyor. Olsun Sarp'ın hırsı ve gayreti olduğu sürece sorun yok, yedektende gelse takıma katkı sağlar bu tip adamlara her takımın ihtiyacı var. Ahmet Kesim'i iyi buldum, defanstan top çıkarırken hiç riske girmedi, hızlı ve kısaya isabetli paslarla topu oyuna hemen soktu. Risk almaması normaldir, hem kendini gösterme çabası hemde geçen sezon Servet'in başına gelenler, herkese sistemin gerektirdiği şekilde oynama gerekliliğini öğretmiş. Servet'e gelirsek, kendisine pek iş düşmesede iyi bir oyun çıkardı. Hakan Balta'daki değişime inanamıyorum adam sürekli bindiriyor, ileri çıkıyor ve yorulmuyor, bu hucümdaki pas isabetinden ve top kapma ve pozisyon almasından net şekilde görebiliyoruz. Ali Turan güzel bir asist yaptı, o da takıma alışıyor bence biraz kilo fazlası var, onlarıda kısa zamanda verip rotasyonun önemli bir parçası olacağı kanısımdayım. Kaleciler konusuna gelince Aykut'a asla güvenmiyorum, bu takımın birinci kalecisi Ufuk olmalı. Adnan Sezgin ne yapsın etsin bu çocuğun gece hayatını kontrol etsin. Ufuk'un potansiyeli kendisinin farkında olduğundan daha fazla, inşallah kendine çeki düzek verir "1" numarayı kimseye kaptırmaz. Emirhan'ında refleksleri iyi olmasına rağmen boy dezavantajı var, fiziksel gelişimi nasıl seyreder bilmem ama şu an Galatasaray'ın kalesi için eksik. Bence yönetim ya yabancı bir kaleci almalı ya da rotasyonda kullanabileceği tecrübeli bir Türk'de olabilir. Aykut'a aslan güvenmiyorum. Kampda verdiği röportajda bende oyunun bir parçasıyım, verilen geri paslarda taraftar rahat olsun demiş. Steau Bükreş şampiyonlar ligi ön elemesinde biz rahattık ta Aykut sen o gün tüy dikmiştin hatırlarsan, topu adama nişanladın ve bizi CL'ye yolunda tepetaklak ettin. O gün benim nazarımda bittin. Her kaleci hata yapabilir ona lafım yok ama sayısı makul ve nispeten önemsiz maçlarda olursa iyidir. Kupadaki Fener maçında yaptığın hatada affedilir değildi. Bunca şansa rağmen hala numarayı alamadında demek ki bu yükü kaldıramyorsun, o zaman git buralardan, yeret artık. Sözün özü bu takımın öncelikle 1 kaleciye, 1 box to box'a, 1'de forvete acil ihtiyacı var. Baros sakatlığında Batdal iyi niyetine rağmen tam hazır gözükmedi. Avrupa Liginide düşünecek olursak alternatif 1 fotvet daha lazım.; Adnan'lara duyrulur.

